Çalışmaları hem çokça tartışılan hem de büyük beğeni kazanan bir fotoğrafçı Martin Parr. Aşina olduğumuz görüntüleri adeta yeniymiş, bambaşkaymış gibi sunabilme yeteneğine sahip olan usta fotoğrafçı Parr, fotoğraflarıyla aslında günümüz orta sınıfının hem eleştirisini hem de mizahını yapabiliyor. Apaçık kapitalist kültürün kuşatması altındaki bizlerin nasıl yaşadığına dair ipuçları sunuyor. 1994 yılında Magnum Photos’a asil üye olduğunda farklı farklı tepkiler gelmişti fotoğraf dünyasından. Böyle bir fotoğrafçının Magnum Photos’a üye olmasını doğru bulmuyordu bazıları. Başka bir kesim ise onun fotoğraflarının Magnum’a ayrı bir dil kazandırdığı görüşündeydi. Şüphesiz bugüne kadar gördüğümüz Magnum fotoğrafçılarından bambaşka biri Martin Parr. Ve bu bambaşkalığı tüm tartışmaların, farklı farklı görüşlerin nedeni olsa gerek.
Magnum Photos bilindiği üzere artık fotoğraf dünyasının kalesi. Henri Cartier Bresson, Robert Capa, Eve Arnold, Elliot Erwit, David Seymour, Abbas ve daha pek çok usta fotoğrafçının üyesi olduğu bu dünyanın en önemli fotoğraf ajansının fotoğrafçılarının objektifinden uzak diyarlardaki, bilinmeyen ülkelerdeki, bilmediğimiz, görmediğimiz kareler bize geliyor daima. Her biri gizemli, kimi zaman hüzünlü, yabancı olduğumuz kültürler, insanlar, anlar… Oysa Martin Parr’da durum tam tersi. Parr, hayata dair sıradan anları odak noktasına alıyor. Gündelik hayatın işleyişiyle ilerliyor onun fotoğrafları. Kah bir tezgahtaki kol saatleri ilgisini çekebiliyor kah bir yemek tabağındaki yiyecekler… Ya da sahilde güneşlenen bir kadın yahut restorandaki iki genç… Tabii tüm bunları derin bir ironiyle yansıtıyor fotoğraflarına. Bu yönüyle de tabii ki Magnum Photos’un fotoğrafçılarından ayrılıyor.
Fakat Magnum ile birleşen noktası da konuyu ele alış biçimi. O da belgesel fotoğrafın temellerine yaslanıyor aslına bakarsanız. Magnum’daki tüm fotoğrafçılar gibi o da durum tespitlerinde bulunuyor, farkındalık yaratıyor fotoğraflarıyla; gerçeği göstermeye çalışıyor. Üstelik bizler üzerindeki etkisi de onun bir Magnum fotoğrafçısı olduğunun kanıtı adeta…
İngiliz fotoğrafçı Martin Parr’ın fotoğraftaki bir başka ‘imzası’ mizah. Bilinene, aleniye yönelttiği kadrajında mutlaka mizahı, ironiyi bolca bulunduruyor. Biz metropol insanlarının ‘halleri’, ‘durumları’, ‘tavırları’, onun fotoğraflarında bolca flaş ışığı ve renklerle bezeli bir şekilde tezahür ediyor. Üstelik o fotoğraflarındakileri hicvederken aynı zamanda kendisine de aynı şekilde davranıyor. Yani onun sözleriyle anlatalım bu durumu. Parr bir röportajında şunu söylüyor: “Genellikle eleştiriye yol açan fotoğraflardaki o insanlar gibiyim bende. Bu durumda onların sıradan hayatını görünür kılmam da kendi ikiyüzlülüğümün bir portresi oluyor. Bence benim fotoğraflarımın insanları rahatsız etmesinin bir sebebi de bu. Baktıklarında kendi ikiyüzlülüklerini görüyorlar, sonra suçu bana atıyorlar.”
Martin Parr şimdilerde “Assorted Cocktail” adlı sergisiyle yani Türkiye’deki ilk retrospektifiyle Santralistanbul’da. Aynı zamanda Santralistanbul’un da ilk kapsamlı solo sergisi olan “Assorted Cocktail”de başlıklar altında sanatçının dönem dönem ürettiği çalışmalar yer alıyor.
Sergide 156 fotoğraf, “Son Tatil”, “Bıkkın Çiftler”, “Küçük Dünya”, “İngiltere’yi Düşünmek”, “Almanya’yı Düşünmek”, “Telefon Projesi”, “Knokke le Zoute”, “Glasgow”, “Meksika”, “Lüksemburg” ve “Sağduyu” başlıkları altında sıralanıyor. Sergide birbirinden albenili renklere ve mizaha sahip fotoğrafların yanı sıra son yıllarda sinemaya merak salan Parr’ın bu alandaki bir çalışmasını da izleyebileceksiniz.
Sergi 30 Ekim’e kadar izlenebilir…
Mizah Dolu Karelerle ‘Metropol’ İnsanının Yaşamı
-
Yasemin Bay
-
- Kültür - Sanat 1434 0
Yorum Yaz...