KAMELYALI KADINLAR...
Ünlü romancı II.ALEXANDRE DUMAS'ın 'La dame aux Camelias' yani 'Kamelyalı Kadın' adlı eseri, tüm zamanların en çok okunan aşk romanlarından biridir. Size çok sevdiğim ünlü besteci VERDİ'nin de ilham alarak bestelediği''la Traviata''operasının yaşanmış hüzünlü hikayesinden bahsedeceğim.
Bu eser birçok kez filme de çekilmiştir. Ünlü Amerikan magazin dergisi 'Oprah Magazine', sinemanın efsanevi ismi Greta Garbo'nun 1936 yılında çevirdiği 'Camille' adlı filmi, sinema tarihinde kadınların en fazla hoşlandığı 20 film arasında gösterdi.
Peki bu romanın, filmin kahramanı olan Marie Duplesis kimdi? Marie, 1822'de Normandiya'nın küçük bir köyünde dünyaya gelmişti. Kendisini daha on iki yaşındayken erkeklere satan sarhoş bir babanın kızıydı,okuma yazmayı on yedi yaşındayken bir dans salonunda karşılaştığı ve kendisine aşık olan Dük de Guiche'den öğrenmişti ama döneminin neredeyse bütün dahilerini etkileyen parlak bir zekası,karşılaştığı her erkeği çarpan dillere destan bir güzelliği,onu gören herkesin ışığında soluklaştığı etkileyici bir gülümsemesi vardı.
Marie'yi o devrin meşhur sanatkarlarından biri olan Teop'hile Gautier şöyle anlatıyordu: 'Öyle bir kadın ki teninden gençlik tütüyor. Uzun kirpiklerinin gölgelediği gözleri, biçimli burnu her erkeği kendine hayran bırakıyor...'
O'nun ilk hayranlarından biri her gün kendisine kamelya gönderiyordu. Marie, bu nadide çiçeği bazen siyah saçları arasına iliştirir veya elbisesinin göğsüne takıyordu. Bir dönem sonra Paris'te kamelya denince akla onun ismi geliyordu. Adı bu nedenle 'Kamelyalı Kadın' olarak kaldı. Paris'e geldiği ilk günlerde, hayatını kazanmak için modellik, çiçek satıcılığı gibi işler yapan Marie, kendisine hayranlık besleyen zengin bir İngilizin daveti üzerine kısa bir zamanda Madaleine Caddesi'nde bir apartmana yerleşti. Her gün atlı arabasıyla gezintiler yapıyor, lüks içinde yaşıyordu.
Kısa zamanda ünü arttı ,eşsiz güzelliğiyle Paris'e gelen bütün zengin aristokratların ılgısını çekti onu görmek ve birlikte olmak için servetlerini bir tek gece için onun uğruna harcıyorlardı.
Yirmi yaşındayken Alexandre Dumas'ın terzi bir kadınla yaşadığı gayrımeşru ilişkiden doğan oğluyla karşılaştı.Bu çocuk daha sonra bu aşk hikayesıyle çağın en önemli yazarları arasına girecekti.Ikiside ayni yaştaydılar.II Alexandre DumasFils,zeki,espirili,babası tarafından sahıplenilmiş ve iyi eğitilmiş kültürlü,yakışıklı bir adamdı.
Marıe'ye aşık oldu .Alexandre zengin değildi Marie'nin hayatındaki diğer erkekler gibi.İlişkileri boyunca Marie, Dumas'la birlıkteyken eski alışkanlıklarınıda sürdürdü,yanında her zaman zengin erkekler vardı, genç ve güzel bir kadın olmanın ,tüm avantajlarını kullanmaya devam ettı. Aralarında sürekli olarak kıskançlık krizleri geçiyordu.Genç Dumas,sevdiği kadını paylaşmayı kabul edemediği için, tartışmaları dayanılmaz bir hal almaya başladı.
On bir ay sonra ayrıldılar.
FARKLI SON:Marie kendısını delı gibi seven genç aşığına günden güne bağlanmaya başladı.Aşkları ve güzel kadının geçmişine çektıkleri sünger tüm Paris'te dilden dile yayıldı..Kimi genç aşıkların sevdasına sahip çıktı kimide ahlaksızça olarak tanımladı.iki aşık hayatlarına Paris'in dışında devam ettıler,ama kader onlarıda orada rahat bırakmadı Marie daha önce yakalanmış olduğu verem hastalığına yenik düştü ve sevdiği erkeğin kollarında,dudağınada kondurduğu sonsuz aşkın son öpücüğüyle veda ettı...Cenazeye tüm Paris katıldı, muhteşem bir tören yapıldı.O genç ve güzel kadın sıyah saçlarının arasında taşıdığı kamelya çiçekleriyle ruhunun tüm güzelliği ve aşkın vermiş olduğu mutluluk yansımış, ışıldayan yüzüyle gömüldü...Ardından Dumas Fıls,sevdiği kadını anlatan bir roman yazdı ve oylesıne buyuk bir aşkı anlattıkı bu zamana kadar geldi...
GERÇEKTE YAŞANAN:
On bir ay sonra ayrıldılar.
Marie,verem hastalığına yakalanmıştı.Belkıde, içindeki mutsuzluk ve boşluk onu, bu hastalığın pençesine ıtmişti.
Kadınların gerçekten bütün varlıklarıyla tutuldukları uğruna hayatlarını verdikleri erkekler genellikle'' güvenilmez ve sadakatten uzak'' çıkarlar. 1845'te ayrıldıklarında Dumas Fils onun için;''ben normalde o tür kadınlarla ilgilenmem ama Marie Duplesis farklıydı.Büyük bir yüreği,çok canlı bir ruhu vardı ve bence kendi tarzında eşsizdi.Gerçekte asla varolmayan kadının en kusursuz halde vücut buluşuydu''diye yazmıştı.
Dumas Fils'den sonra hastalık daha da ilerledi.Genç kadın en iyi doktorlara ve kaplıcalara gitti tüm servetini harcadı.Hayata gözlerini yumduğunda ardında bir yığın borç ve efsaneleşecek bir hıkaye bırakmıştı...
Cenazeden sonra bütün eşyaları Paris sosyetesının katıldığı bir açık artırmayla satildı.O açık artırmayı izleyenler arasında genç Alexandre da vardı.
Alexandre Dumas Fils,asla unutamadığı kadını anlatacağı romana bu satış sahnesıyle başlayacaktı.
Alexandre,''19 yy en iyi üç piyes yazarından biri''olarak anılacağı parlak kariyerine delicesine aşık olup delicesie kıskandığı genç bir fahişenin hayatını anlatarak başlamıştı.Hikaye genç Alexandre'nın satırlarında biraz değişmişti.Onun kitabının kahramanı''aşık olduğu genç yazar'' için mutluluğundan da hayatından da vazgeçiyordu.
Piyes bütün dünyada defalarca oynandı,Verdi onu''la Traviata'' adıyla opera yaptı.İnsanlar ''aşık fadakar fahişe ''karekterini sevmişlerdi..
Aşkı bulunması en zor yerde,hayatını bir erkekten bir erkeğe dolaşarak kazanan bir orospunun kalbinde bulmak insanlara aşkın erişilmez gücünü gösteriyor,asla değişmeyecek gibi gözüken hayatın kurallarını aşkın değiştirebileceğine inanmalarını sağlıyordu.
Yirmiüç yaşında ölen güzel bir orospu insanların hafızasına bir''azize''olarak kazındı.Marıe Duplesis'in mezar taşında pembe kamelya kabartmalrı var.Ve Theophile Gautier'in onun için yazdığı satırlar...
Size VERDİ'nin unutulmaz bestesi nefis''la Traviata''sını dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Belki başka bir zaman Verdi'nin bu eseri besteleme hikayesınıde anlatırım...
Yorum Yaz...